Diş eti hastalıkları, dişlerinizi çevreleyen ve onları sıkıca yerinde tutan pembe dokuların iltihaplanmasıyla başlayan, ancak önlem alınmazsa diş kaybına kadar gidebilen ciddi bir sağlık sorunudur. Bu rahatsızlıklar sadece ağzınızı değil genel sağlığınızı da etkileyebilir.
Sağlıklı Bir Diş Eti Nasıl Olmalıdır?
Hastalığı tanımak için önce sağlığın ne olduğunu bilmek gerekir. Sağlıklı diş etleri, dişlerinizin etrafını bir kazak yakası gibi sıkıca ve düzgün bir şekilde sarar. Görünüşü ve özellikleri oldukça belirgindir.
Sağlıklı bir diş etinin temel özellikleri şunlardır:
- Açık pembe renktedir.
- Sıkı ve sert bir kıvamı vardır:
- Yüzeyi portakal kabuğu gibi hafif pürüzlü ve mattır.
- Dişin etrafını bıçak sırtı gibi keskin bir hatla çevreler.
- Fırçalarken veya diş ipi kullanırken kesinlikle kanamaz.
- Diş ile diş eti arasında, ölçüldüğünde 1-3 milimetre derinliğinde sığ bir oluk bulunur:
Bu tablo vücudunuzun ağızdaki mikroorganizmalarla barış içinde yaşadığı, sağlıklı bir dengeyi ifade eder. Herhangi bir kanama, kırmızılık veya şişlik, bu dengenin bozulmaya başladığının ilk ve en önemli işaretidir.
Diş Eti Hastalıkları Neden Olur?
Diş eti hastalıklarının arkasındaki temel suçlu, “bakteriyel plak” adını verdiğimiz yapışkan ve renksiz bir film tabakasıdır. Bu tabaka, her gün dişlerimizin üzerinde doğal olarak oluşur ve sadece yemek artıklarından ibaret değildir. İçerisinde milyonlarca bakteri, onların artıkları ve tükürük bulunur:
Bu bakteri plağı, her gün etkili bir fırçalama ve arayüz temizliği ile uzaklaştırılmazsa, zamanla tükürüğünüzdeki minerallerle birleşerek sertleşir. İşte bu sertleşmiş yapıya “tartar” ya da halk arasındaki adıyla “diş taşı” diyoruz. Diş taşının yüzeyi pürüzlü olduğu için, daha fazla plak birikmesi için mükemmel bir ortam yaratır ve artık diş fırçasıyla temizlenmesi imkânsız hale gelir. Bu noktada mutlaka profesyonel bir yardım gerekir.
Ancak asıl ilginç olan doku yıkımını yapanın doğrudan bakterilerin kendisi olmamasıdır. Süreç vücudun bu bakteri birikimine karşı başlattığı savunma savaşıyla ilgilidir. Bağışıklık sistemimiz, bu bakteri tehdidini ortadan kaldırmak için bölgeye iltihap hücreleri ve güçlü kimyasallar gönderir. Normalde bu koruyucu bir mekanizmadır. Fakat bazı kişilerde veya iltihap kontrolsüz bir şekilde devam ettiğinde, bu savunma sistemi adeta kontrolden çıkar. Vücut, bakterilerle savaşırken kullandığı güçlü silahlarla yanlışlıkla kendi sağlıklı dokularına, yani dişi destekleyen kemiğe ve liflere de zarar vermeye başlar. Kısacası vücudun savunma sistemi, dost ateşiyle kendi kalesini bombalamaya başlar. Bu nedenle diş eti hastalığı, basit bir enfeksiyondan çok daha karmaşık, bağışıklık sisteminin rol oynadığı bir iltihap hastalığıdır.
Gingivitis ve Periodontitis Arasındaki Fark Nedir?
Diş eti hastalıklarını bir yolculuk gibi düşünürsek, bu yolculuğun iki önemli durağı vardır: Gingivitis ve Periodontitis. Aralarındaki fark, bir yol ayrımı kadar keskindir; biri geri dönülebilir bir yoldur, diğeri ise kalıcı hasarların olduğu bir yola sapar.
Gingivitis, bu yolculuğun ilk durağıdır ve hastalığın en erken, en hafif evresidir. Bu aşamada iltihap sadece diş etleriyle sınırlıdır. Dişi destekleyen kemik ve lifler henüz zarar görmemiştir. En tipik belirtisi diş eti kanamasıdır. Diş etleri kırmızı ve şiş olabilir. Gingivitis genellikle ağrısız olduğu için çoğu zaman fark edilmez veya önemsenmez. Ancak en önemli özelliği, tamamen geri döndürülebilir olmasıdır. İyi bir profesyonel diş temizliği ve hastanın evde düzenli ve doğru ağız bakımı yapmasıyla diş etleri eski sağlıklı haline tamamen geri dönebilir. Bu aşamada kalıcı bir hasar yoktur.
Periodontitis ise, tedavi edilmeyen gingivitisin ilerlediği ikinci ve tehlikeli duraktır. Bu aşamada iltihap artık sadece diş etinde kalmaz, dişleri çene kemiğine bağlayan liflere ve bizzat çene kemiğine yayılır. Vücudun aşırı iltihabi yanıtı, bu destek dokularını eritmeye başlar. Bu yıkım sonucunda diş ile diş eti arasında “cep” adını verdiğimiz derin boşluklar oluşur ve dişleri tutan kemik seviyesi azalır. Periodontitisin en temel farkı, neden olduğu hasarın geri döndürülemez olmasıdır. Kaybedilen kemik, ileri cerrahi yöntemler uygulanmadığı sürece kendi kendine geri gelmez. Tedavinin amacı, bu yıkımı durdurmak ve durumu stabil hale getirmektir. Ancak hasta, başarılı bir tedaviden sonra bile hayat boyu “periodontitis hastası” olarak kalır ve hastalığın tekrar etmemesi için düzenli olarak takip edilmesi gerekir.
Diş Eti Hastalığı Belirtileri Nelerdir?
Diş eti hastalığı genellikle sessiz ve derinden ilerler. Çoğu zaman ağrı gibi belirgin bir şikâyet yaratmadığı için, birçok insan durumu fark ettiğinde iş işten geçmiş olabilir. Bu nedenle aşağıdaki belirtilere karşı dikkatli olmak ve herhangi birini fark ettiğinizde zaman kaybetmeden bir diş hekimine başvurmak çok önemlidir.
Hastalığın erken evrelerinde görülebilecek bazı yaygın diş eti hastalığı belirtileri şunlardır:
- Diş fırçalarken kanama
- Kendi kendine kanayan diş etleri
- Kırmızı, parlak ve şişkin diş etleri
- Ağızda sürekli bir metalik tat
- Geçmeyen ağız kokusu
Hastalık ilerleyip periodontitise dönüştüğünde ise daha ciddi belirtiler ortaya çıkar.
- Diş eti çekilmesi
- Dişlerin eskisinden daha uzun görünmesi
- Dişler arasında yeni boşlukların oluşması
- Dişlerde sallanma veya yer değiştirme
- Çiğneme sırasında hissedilen ağrı
- Diş ile diş eti arasından iltihap gelmesi
- Alt ve üst dişlerin kapanışında değişiklik
Bu belirtilerin bir veya birkaçını yaşıyorsanız, bu durumu “normal” kabul etmemeli ve mutlaka profesyonel bir görüş almalısınız. Unutmayın erken teşhis, dişlerinizi kurtarmanın en etkili yoludur.
Diş Hekimi Muayenesinde Diş Eti Hastalıkları Nasıl Teşhis Edilir?
Diş eti hastalığının teşhisi, sadece gözle bakarak veya hastanın şikâyetlerini dinleyerek konulamaz. Doğru bir teşhis için sistematik ve kapsamlı bir muayene şarttır. Bu muayene sırasında, hastalığın varlığını ve şiddetini anlamak için bir dizi ölçüm ve değerlendirme yapılır.
Bir diş hekimi, diş eti hastalığı teşhisi için aşağıdaki adımları izler.
- Görsel Kontrol: Diş etlerinin rengi, şekli ve kıvamı incelenir. Kırmızılık, şişlik gibi iltihap bulguları aranır.
- Periodontal Sondalama: “Periodontal sond” adı verilen ucu milimetrik olarak işaretlenmiş bir aletle, her dişin etrafındaki altı farklı noktadan diş ile diş eti arasındaki boşluğun (cep) derinliği ölçülür.
- Kanama Tespiti: Bu ölçüm sırasında sondun dokunduğu yerlerde kanama olup olmadığına bakılır. Kanama, aktif iltihabın en net göstergesidir.
- Ataşman Kaybı Ölçümü: Diş eti çekilmesi de hesaba katılarak, dişin ne kadar destek dokusu kaybettiği hesaplanır. Bu hastalığın gerçek yıkımını gösteren en önemli veridir.
- Diş Sallanma Derecesi: Dişlerin sallanıp sallanmadığı ve sallanıyorsa ne derecede olduğu kontrol edilir.
- Röntgen Değerlendirmesi: Gözle görülemeyen kemik dokusunu incelemek için röntgen filmleri çekilir. Röntgenler, kemik kaybının miktarını, şeklini ve yaygınlığını göstererek teşhisi doğrular.
Bu adımlar sonunda toplanan tüm veriler bir araya getirilerek hastalığınızın teşhisi konulur. Hastalığın mevcut ciddiyeti (Evre) ve gelecekteki ilerleme hızı potansiyeli (Derece) belirlenerek size özel bir tedavi planı oluşturulur.
Diş Eti Hastalıkları İçin Kimler Risk Altındadır?
Diş eti hastalığı sadece ağız hijyenine bağlı bir durum değildir. Bazı insanlar, genetik veya yaşam tarzı faktörleri nedeniyle bu hastalığa daha yatkın olabilirler. Risk faktörlerini bilmek, hem korunma hem de tedavi sürecinde daha bilinçli adımlar atmanıza yardımcı olur.
Değiştirebileceğiniz ve kontrol altına alabileceğiniz bazı risk faktörleri bulunmaktadır.
- Sigara kullanımı: Diş eti hastalıkları için en büyük risk faktörüdür.
- Yetersiz ağız bakımı: Plak ve tartarın düzenli temizlenmemesi.
- Kontrolsüz diyabet: Yüksek kan şekeri seviyeleri.
- Yoğun stres: Vücudun bağışıklık sistemini zayıflatır.
- Kötü beslenme: Özellikle C vitamini eksikliği.
- Bazı ilaçlar: Tansiyon, epilepsi veya bağışıklık sistemi ilaçları.
Bir de kontrol edemeyeceğiniz veya değiştiremeyeceğiniz risk faktörleri vardır:
- Genetik yatkınlık: Ailede şiddetli diş eti hastalığı öyküsü.
- Yaş: İlerleyen yaşla birlikte risk artar.
- Hormonal değişiklikler: Hamilelik, ergenlik veya menopoz gibi dönemler.
Bu faktörlerden bir veya birkaçına sahip olmanız, mutlaka hasta olacağınız anlamına gelmez. Ancak daha dikkatli olmanız ve diş hekimi kontrollerinizi daha sık yaptırmanız gerektiğini gösterir.
Diş Eti Hastalıklarının Cerrahi Olmayan Tedavileri Nelerdir?
Periodontitis tedavisinin ilk adımı her zaman cerrahi olmayan yöntemlerdir. Bu aşama, hastalığın temel nedenini, yani bakteri plağını ve tartarı ortadan kaldırmayı ve iltihabı kontrol altına almayı hedefler. Cerrahi bir işleme gerek kalmadan hastalığın durdurulması için en önemli ve etkili aşamadır.
Bu tedavinin temel bileşenleri şunlardır:
- Hasta Bilgilendirmesi: Tedavinin en önemli parçası, sizin hastalığı anlamanız ve tedaviye aktif katılımınızdır. Doğru fırçalama ve arayüz temizleme yöntemleri uygulamalı olarak öğretilir.
- Profesyonel Diş Temizliği (Profilaksi): Sadece gingivitis (hastalığın ilk evresi) olan durumlarda uygulanır ve diş yüzeyindeki plak ve tartarın temizlenmesiyle tam iyileşme sağlar.
- Diş Taşı Temizliği ve Kök Yüzeyi Düzleştirme (SRP): Bu periodontitisin temel tedavisidir. Halk arasında “derin temizlik” olarak bilinir ve basit bir temizlikten çok daha fazlasıdır. Lokal anestezi altında, diş etlerinin altına inilerek ceplerin içindeki ve kök yüzeylerindeki tüm tartar ve iltihaplı dokular titizlikle temizlenir. Kök yüzeyleri pürüzsüzleştirilerek diş etinin tekrar sağlıklı bir şekilde yapışması için uygun bir ortam hazırlanır.
- Yardımcı İlaçlar: Bazı inatçı ve derin ceplerde, mekanik temizliğe ek olarak doğrudan cebin içine uygulanan lokal antibiyotikler veya vücudun yıkıcı iltihap yanıtını düzenleyen düşük dozlu ilaçlar kullanılabilir.
Bu başlangıç tedavisi tamamlandıktan yaklaşık 4-6 hafta sonra bir kontrol seansı yapılır. Bu seansta iyileşme durumu değerlendirilir ve tedavinin bir sonraki adımına (cerrahi gerekip gerekmediği veya idame programı) karar verilir.
Diş Eti Hastalıklarında Cerrahi Tedavi Ne Zaman Gerekir?
Başlangıç tedavisine rağmen iyileşmeyen derin cepler, ileri derecede kemik kayıpları veya ulaşılması zor alanlarda iltihabın devam ettiği durumlarda cerrahi tedavi gündeme gelir. Periodontal cerrahinin amacı, hastalığın bıraktığı hasarı onarmak, cepleri ortadan kaldırmak ve uzun vadede kolayca temizlenebilir, sağlıklı bir diş eti yapısı oluşturmaktır.
En sık uygulanan cerrahi yöntemler şunlardır:
- Flep Operasyonu: Diş etinin cerrahi olarak nazikçe kaldırılarak kök yüzeylerine ve kemiğe doğrudan ulaşım sağlandığı bir yöntemdir. Bu sayede derinlemesine bir temizlik yapılır ve kemik dokusu ideal bir forma getirilecek şekilde yeniden şekillendirilir.
- Kemik Greftleme: Hastalık nedeniyle erimiş olan kemiğin yerine, yeni kemik oluşumunu tetiklemek amacıyla kemik tozları (greftler) yerleştirilir.
- Yönlendirilmiş Doku Rejenerasyonu: Kemik greftinin üzeri, vücudun diğer dokularından izole eden özel bir membranla (zar) kapatılır. Bu sadece kemik hücrelerinin o bölgede çoğalmasına ve yeni kemik dokusu oluşturmasına olanak tanır.
- Yumuşak Doku Greftleri: Diş eti çekilmelerini tedavi etmek ve açıkta kalan kök yüzeylerini kapatmak için genellikle damaktan alınan ince bir doku parçasının o bölgeye nakledilmesi işlemidir.
- Kuron Boyu Uzatma: Dişlerin estetik olarak daha uzun görünmesini sağlamak veya diş eti altındaki çürükleri tedavi edilebilir hale getirmek için hem diş eti hem de kemik dokusunun yeniden şekillendirilmesidir.
Hangi cerrahi yöntemin sizin için uygun olduğuna, hastalığınızın tipi, kemik kaybının şekli ve genel sağlık durumunuz gibi faktörler göz önünde bulundurularak karar verilir.
Diş Eti Tedavisi Sonrası İyileşme Süreci Nasıl Yönetilir?
Periodontitis tedavisinin en kritik noktası, bunun bir son değil bir başlangıç olduğunun farkına varılmasıdır. Periodontitis kronik bir hastalıktır, yani tamamen “yok olmaz”, sadece kontrol altına alınır. Bu nedenle tedaviden sonraki süreç en az tedavi kadar önemlidir ve hayat boyu süren bir özen gerektirir.
Tedavi sonrası başarının devamlılığı için iki temel unsur vardır: profesyonel bakım ve kişisel bakım.
Profesyonel Bakım (Periodontal İdame Tedavisi): Tedavi görmüş bir periodontitis hastasının artık normal bir diş taşı temizliğine ihtiyacı yoktur. Sizin ihtiyacınız, “destekleyici periodontal tedavi” adı verilen özel takip seanslarıdır. Bu seanslar genellikle 3 ayda bir yapılır ve amacı, hastalığın yeniden aktif hale gelmesini önlemektir.
Bu takip seanslarında yapılan temel işlemler şunlardır:
- Genel sağlık durumunuzun güncellenmesi
- Ağız hijyeni alışkanlıklarınızın değerlendirilmesi
- Tam bir periodontal muayenenin tekrarlanması
- Riskli bölgelere odaklanan detaylı diş temizliği
- Gerekli durumlarda hijyen alışkanlıklarının pekiştirilmesi
Kişisel Ev Bakımı: Profesyonel bakım ne kadar iyi olursa olsun, sizin günlük çabanız olmadan başarıyı sürdürmek imkânsızdır.
Ev bakımında uymanız gereken en önemli kurallar aşağıda listelenmiştir.
- Günde en az iki kez, iki dakika boyunca dişlerinizi doğru teknikle fırçalamak.
- Her gün mutlaka diş aralarını temizlemek (arayüz fırçası veya diş ipi ile).
- Diş hekiminizin önerdiği özel ağız bakım ürünlerini kullanmak.
- Sigara gibi risk faktörlerinden uzak durmak.
- Diyabet gibi sistemik hastalıklarınızı kontrol altında tutmak.

Çocuk Diş Hekimi
Samsun Bafra Anadolu Lisesi ve Hacettepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olan Doç. Dr. Sezin (Sezgin) Özer, Pedodonti Doktora eğitimini tamamladığı Ondokuz Mayıs Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Çocuk Diş hekimliği (Pedodonti) Anabilim Dalı’nda, 2001-2018 yılları arasında araştırma görevlisi, uzman ve Öğretim Üyesi olarak çalışmıştır. 2018 Nisan ayında üniversiteden ayrılarak kendi Çocuk Diş Kliniği’nde çalışmaya başlamıştır.

