Diş Beyazlatma

Profesyonel diş beyazlatma, dişlerin mevcut doğal rengini özel medikal jeller aracılığıyla kalıcı olarak birkaç ton açma işlemidir. Bu güvenli estetik dental uygulama, dişin yapısal bütünlüğünü koruyarak daha aydınlık, canlı ve çekici bir gülüş estetiği yaratmayı hedefler. Sadece yüzeydeki lekeleri gidermenin ötesinde, dişin içsel tonunu değiştirerek gözle görülür bir aydınlanma sağlar. Bu işlem diş hekimi kontrolünde uygulandığında, kişinin yüzüyle uyumlu, daha sağlıklı ve özgüvenli bir gülümseme kazandırmanın en etkili yollarından biridir.

Dişlerimizin Rengini Neler Değiştirir?

Hiç merak ettiniz mi, bazı insanların dişleri doğuştan daha beyazken bazılarınınki neden daha sarı tonlardadır? Tıpkı ten rengimiz gibi, dişlerimizin doğal rengi de genetik mirasımızın bir parçasıdır. Bu renk, en dıştaki mine tabakasının şeffaflığı ile onun altındaki dentin adı verilen tabakanın renginin birleşimiyle ortaya çıkar. Ancak zamanla, bu doğal renk çeşitli faktörler yüzünden değişebilir. Bu renklenmeleri anlamak, doğru tedavi için ilk adımdır. Bunları iki ana başlık altında toplayabiliriz: dış kaynaklı ve iç kaynaklı renklenmeler.

Dışsal Renklenmeler Nelerdir?

Bunlar dişin en dış yüzeyine zamanla yapışan lekelerdir. Genellikle günlük alışkanlıklarımız ve beslenme düzenimizle doğrudan ilişkilidir. Dişin minesini adeta gözenekli bir sünger gibi düşünebilirsiniz; tükettiğimiz renkli gıdalar bu gözeneklere tutunarak lekelenmelere yol açar.

En yaygın dışsal leke nedenleri arasında şunlar bulunur:

  • Kahve
  • Çay
  • Kırmızı şarap
  • Vişne veya nar gibi koyu renkli meyve suları
  • Kola ve diğer asitli, renkli içecekler
  • Soya sosu
  • Köri
  • Zerdeçal
  • Pancar
  • Tütün ürünleri (sigara, puro, nargile)

Bu tür lekeler, genellikle iyi bir ağız bakımı ve düzenli diş hekimi temizliği ile büyük ölçüde kontrol altına alınabilir. Ancak lekeler çok derine işlediyse veya daha açık bir diş tonu isteniyorsa, profesyonel beyazlatma kaçınılmaz hale gelir.

İçsel Renklenmeler Nelerdir?

İçsel renklenmeler ise çok daha farklıdır. Bunlar dişin dış yüzeyinde değil mine ve dentin tabakalarının içine işlemiş, adeta dişin yapısının bir parçası haline gelmiş lekelerdir. Bu yüzden fırçalama veya diş temizliği ile giderilemezler. Bu tür renklenmeler, genellikle dişler gelişimini tamamlamadan önce veya tamamladıktan sonra meydana gelen olaylara bağlıdır.

Dişler sürmeden önce meydana gelen içsel renklenme nedenleri.

  • Tetrasiklin Grubu Antibiyotikler: Özellikle çocukluk döneminde, dişlerin oluşum aşamasında kullanılan bu grup antibiyotikler, gelişen dişin yapısına yerleşir. Dişler sürdükten sonra ışıkla temas ettiğinde, bu moleküller oksitlenerek dişlerde genellikle yatay bantlar halinde görülen sarı, kahverengi, hatta mavi-gri tonlarda kalıcı lekelenmelere neden olur.
  • Aşırı Flor Alımı (Florozis): Diş gelişimi sırasında içme suyu veya takviyelerle vücuda aşırı miktarda flor alınması, mine yapısının düzgün bir şekilde oluşmasını engeller. Bu durum dişlerde tebeşir beyazı opak lekelerden, ilerlemiş vakalarda kahverengi lekelenmelere ve çukurcuklara kadar değişen bir görüntüye yol açar.
  • Genetik Hastalıklar: Mine veya dentin dokusunun gelişimini etkileyen bazı kalıtsal hastalıklar (Amelogenesis Imperfekta, Dentinogenesis Imperfekta gibi), dişlerin normalden daha zayıf ve renklenmeye çok daha yatkın olmasına neden olur.

Dişler sürdükten sonra meydana gelen içsel renklenme nedenleri.

  • Travma: Dişe alınan sert bir darbe, dişin içindeki canlı doku olan pulpanın (diş özü) ölmesine neden olabilir. Bu durumda pulpa dokusunun parçalanması ve içerideki kanamanın bir sonucu olarak demir gibi kan bileşenleri dentin kanallarına sızar. Bu da zamanla dişin tek başına gri, kahverengi veya siyaha yakın bir renk almasına yol açar. Tek bir dişte görülen renk değişikliğinin en sık karşılaşılan nedeni budur.
  • Yaşlanma: Yıllar geçtikçe dişlerimizde doğal bir renk değişimi olur. En dıştaki mine tabakası aşınarak incelir ve altındaki doğal olarak daha sarı olan dentin tabakası daha belirgin hale gelir. Ayrıca vücudumuz hayat boyu dentin üretmeye devam ettiği için dişin iç katmanları kalınlaşır ve bu da dişin daha koyu ve opak görünmesine katkıda bulunur:
  • Eski Tip Diş Tedavileri: Özellikle geçmişte yapılan kanal tedavilerinde kullanılan bazı dolgu malzemeleri veya metal postlar, zamanla korozyona uğrayarak veya dentine sızarak tedavi edilen dişte gri veya koyu renkli bir görüntüye neden olabilir.

Bu renklenmelerin sebebini doğru bir şekilde teşhis etmek, beyazlatma tedavisinin başarısı için hayati önem taşır. Yaşlanmaya bağlı sararmalar beyazlatmaya mükemmel yanıt verirken, tetrasiklin kaynaklı mavi-gri lekelerin tedavisi çok daha zorlu ve uzun bir süreç gerektirebilir.

Diş Beyazlatma İşlemi Nasıl Çalışır?

Diş beyazlatma işleminin arkasındaki bilim aslında oldukça basittir: oksidasyon. Tıpkı pasın metali okside etmesi gibi, beyazlatıcı ajanlar da dişin içindeki renk moleküllerini okside ederek onların yapısını değiştirir. Bu süreçte kullanılan iki temel ajan vardır: hidrojen peroksit ve karbamid peroksit. Karbamid peroksit, aslında suyla temas ettiğinde yavaşça hidrojen peroksite dönüşen daha stabil bir formdur. Yani her iki durumda da asıl işi yapan kahraman, hidrojen peroksitin parçalanmasıyla ortaya çıkan reaktif oksijen molekülleridir.

Hayal edin ki dişinizin içindeki renkli moleküller, ışığı emerek dişinizin koyu görünmesine neden olan uzun ve karmaşık zincirler gibidir. Beyazlatma jeli dişinize uygulandığında, içindeki peroksit molekülleri minenin gözenekli yapısından içeri sızar. Bu küçük ve hareketli moleküller, renkli zincirlere ulaştığında onlarla reaksiyona girer ve bu uzun zincirleri makasla keser gibi daha küçük, renksiz parçalara ayırır.

Bu yeni ve daha küçük moleküller, artık ışığı eskisi gibi ememezler; bunun yerine ışığı daha fazla yansıtırlar. Dişinizin daha beyaz ve parlak görünmesini sağlayan şey de bu optik yanılsamadır. Yani beyazlatma, dişten bir şeyi “söküp atmak” değil mevcut renkli molekülleri “görünmez” hale getirmektir. Bu kimyasal dönüşüm, işlemin neden bu kadar etkili olduğunu ve aynı zamanda neden profesyonel kontrol gerektirdiğini açıklar.

Profesyonel Diş Beyazlatma Yöntemleri Nelerdir?

Güvenli ve etkili bir beyazlatma için diş hekimleri tarafından uygulanan iki ana yöntem bulunmaktadır. Bunlar klinikte gerçekleştirilen “Ofis Tipi Beyazlatma” ve diş hekimi kontrolünde hastanın evde uyguladığı “Ev Tipi Beyazlatma”dır. Bazen bu iki yöntem daha hızlı ve kalıcı sonuçlar elde etmek amacıyla birlikte de kullanılabilir. Bu yaklaşıma da “kombine tedavi” denir. Hangi yöntemin sizin için daha uygun olduğuna, dişlerinizin durumu beklentileriniz ve yaşam tarzınız göz önünde bulundurularak diş hekiminizle birlikte karar verilir.

Klinikte Uygulanan Ofis Tipi Diş Beyazlatma Nasıl Yapılır?

Ofis tipi beyazlatma, adından da anlaşılacağı gibi, tamamen diş hekimi koltuğunda, genellikle tek bir seansta (yaklaşık 1 saat içinde) tamamlanan hızlı ve etkili bir yöntemdir. Özellikle zamanı kısıtlı olan evde plak takmakla uğraşmak istemeyen veya yakın zamanda bir düğün, mezuniyet gibi özel bir etkinlik için hızlı sonuç almak isteyen kişiler için mükemmel bir seçenektir.

Bu yöntemde ev tipi ürünlere göre çok daha yüksek konsantrasyonda beyazlatıcı jel kullanılır. Bu yüksek konsantrasyon, diş renginde kısa sürede dramatik bir açılma sağlar. Ancak bu kadar güçlü bir jelin güvenli bir şekilde uygulanması büyük bir titizlik ve uzmanlık gerektirir. İşlem sırasında ilk ve en önemli adım, diş etlerinin korunmasıdır. Jelin diş etlerine temas etmesini önlemek için, dişlerin etrafına ışıkla sertleşen özel bir koruyucu bariyer dikkatlice uygulanır. Bu bariyer, jelin sadece diş yüzeylerine etki etmesini sağlayarak olası tahrişleri tamamen engeller.

Diş etleri güvence altına alındıktan sonra, beyazlatıcı jel dişlerin ön yüzeylerine sürülür. Jel, genellikle 15-20 dakikalık periyotlarla diş yüzeyinde bekletilir ve seans boyunca bu işlem 2 veya 3 kez tekrarlanır. Her döngü arasında eski jel temizlenir ve taze jel uygulanır. Bu süreç boyunca tüm kontrol diş hekimindedir.

Peki ya sıkça duyduğumuz o mavi ışıklar veya lazerler? Birçok sistem, beyazlatma işlemini hızlandırdığı iddia edilen özel ışık kaynakları ile birlikte pazarlanır. Ancak güncel bilimsel kanıtlar, modern ve kimyasal olarak zaten çok aktif olan jellerle birlikte ışık kullanılmasının, nihai beyazlatma sonucuna anlamlı bir katkı sağlamadığını göstermektedir. Işığın yarattığı anlık ekstra beyazlık, genellikle lambanın ısısının dişte yarattığı geçici su kaybından (dehidrasyon) kaynaklanır. Diş birkaç gün içinde normal nemine kavuştuğunda, bu “sahte beyazlık” bir miktar kaybolur. Daha da önemlisi, ışık kullanımı dişlerdeki hassasiyet riskini ve şiddetini artırabilir. Bu nedenle birçok modern diş hekimliği yaklaşımı, hastalarına daha konforlu bir deneyim sunmak ve kanıta dayalı en etkili tedaviyi sağlamak için ışıksız protokolleri tercih etmektedir. Başarıyı getiren şey teknoloji değil doğru malzemenin doğru teknikle uygulanmasıdır.

Diş Hekimi Kontrolünde Ev Tipi Diş Beyazlatma Nasıl Olur?

Ev tipi beyazlatma, etkinliği, güvenliği ve sonuçlarının kalıcılığı nedeniyle diş hekimleri tarafından sıkça “altın standart” olarak kabul edilen bir yöntemdir. Bu yaklaşım diş hekiminin profesyonel denetimini, hastanın ev ortamının rahatlığı ve esnekliğiyle birleştirir. Süreç ofis tipine göre daha yavaştır, ancak sonuçlar genellikle daha kalıcıdır.

Bu tekniğin başarısının anahtarı, kişiye özel olarak hazırlanan şeffaf beyazlatma plaklarıdır. Süreç diş hekiminizin ağzınızdan hassas bir ölçü almasıyla başlar. Bu ölçüden elde edilen model üzerinde, dişlerinize mükemmel bir şekilde oturan, adeta ikinci bir deri gibi saran ince ve esnek bir plak üretilir. Bu özel plaklar, marketlerde satılan standart veya “kaynat ve ısır” tipi plaklardan kıyaslanamayacak kadar üstündür. Çünkü kişiye özel plaklar, beyazlatıcı jelin diş yüzeyinde homojen bir şekilde kalmasını sağlarken, diş etlerine taşmasını engelleyerek tahriş riskini en aza indirir.

Hekiminiz size bu özel plakları ve daha düşük konsantrasyonlu beyazlatıcı jelleri (genellikle %10-%22’lik karbamid peroksit içerir) verir. Karbamid peroksit, hidrojen peroksiti daha yavaş ve kontrollü bir şekilde saldığı için uzun süreli ev kullanımı için çok daha güvenli ve ideal bir ajandır. Hastanın evde izleyeceği adımlar genellikle şunlardır:

  • Plakların her bir diş yuvasının ön yüzeyine küçük bir damla jel sıkılır.
  • Plak dişlere dikkatlice yerleştirilir.
  • Plağın kenarlarından taşan fazla jel bir parmak veya pamuklu çubuk ile temizlenir.
  • Plak, hekimin önerdiği süre boyunca (genellikle günde birkaç saat veya gece uykusu boyunca) ağızda tutulur.
  • Kullanım sonrası plaklar soğuk su ile temizlenir ve kutusunda saklanır.

Tedavi süresi, jelin konsantrasyonuna ve istenen beyazlık seviyesine bağlı olarak genellikle 1 ila 4 hafta arasında değişir. Bu yöntem sabır gerektirse de diş renginde kademeli, doğal ve uzun ömürlü bir aydınlanma sağlar.

Hangi Diş Beyazlatma Yöntemi Daha Kalıcıdır?

Hastaların en çok merak ettiği konulardan biri de hangi yöntemin daha etkili ve kalıcı olduğudur. Yaygın kanı, klinikte yapılan “güçlü” beyazlatmanın daha üstün olduğudur, ancak gerçek durum biraz daha farklıdır.

Bilimsel çalışmalar doğru şekilde uygulandığında, ofis tipi ve ev tipi beyazlatma yöntemlerinin tedavi sonunda ulaştığı nihai beyazlık seviyesi açısından aralarında anlamlı bir fark olmadığını göstermektedir. Yani ev tipi beyazlatma süreci daha uzun sürse de tedavinin sonunda ulaşılan renk tonu, ofis tipi beyazlatma ile elde edilen renkle aynı seviyede olabilir.

Asıl fark, hız ve kalıcılık dengesinde ortaya çıkar.

  • Ofis Tipi Beyazlatma: En büyük avantajı hızıdır. Tek bir randevuda, anında gözle görülür bir sonuç sunar. Bu onu acil estetik ihtiyaçlar için ideal kılar.
  • Ev Tipi Beyazlatma: En büyük avantajı ise sonuçlarının daha kalıcı ve stabil olmasıdır.

Peki bu kalıcılık farkı neden kaynaklanıyor? Ofis tipi beyazlatmada kullanılan yüksek konsantrasyonlu jeller, dişte geçici bir su kaybına (dehidrasyona) neden olur. Bu durum dişin optik özelliklerini geçici olarak değiştirerek onu olduğundan daha beyaz gösterir. Takip eden günlerde diş normal nemini geri kazandıkça, renkte bir miktar geri dönüş yaşanması normaldir. Ev tipi beyazlatmada ise daha düşük konsantrasyonlarla, daha yavaş ve kademeli bir süreç izlendiği için dişteki kimyasal değişim daha stabil olur ve elde edilen rengin uzun vadede korunma olasılığı daha yüksektir.

Bu durumda seçim, “hangisi daha iyi?” sorusundan ziyade, “sizin önceliğiniz ne?” sorusuna dayanmalıdır. Hızlı bir sonuç mu istiyorsunuz, yoksa zaman sizin için sorun değil ve daha kalıcı bir beyazlık mı hedefliyorsunuz? Bu soruların cevabı, sizin için en doğru yöntemi belirleyecektir.

Diş Beyazlatma İşlemi Herkes İçin Güvenli midir?

Diş beyazlatma etkili bir estetik prosedür olsa da herkes için uygun olmayabilir. İşlemin güvenli ve başarılı olması, doğru hasta seçimine bağlıdır. Bu nedenle beyazlatma düşünüyorsanız, ilk adımınız mutlaka kapsamlı bir diş hekimi muayenesi olmalıdır.

İdeal beyazlatma adayları genellikle şu özelliklere sahiptir.

  • Sağlıklı diş ve diş etleri
  • Ağızda aktif çürük bulunmaması
  • Sızdıran veya uyumsuz dolguların olmaması
  • İyi bir ağız hijyeni alışkanlığı
  • Genellikle sarı, turuncu veya açık kahverengi tonlarda renklenmeler
  • Sonuçlar hakkında gerçekçi beklentiler

Ancak bazı durumlarda diş beyazlatma önerilmez veya özel önlemler alınması gerekir. Bu durumlar şunlardır:

  • Hamilelik ve Emzirme Dönemi: Bu dönemlerdeki etkileri hakkında yeterli bilimsel veri olmadığı için tedbir amaçlı olarak işlem ertelenir.
  • 18 Yaşından Küçükler: Gençlerin dişlerinin pulpa odaları (dişin sinirinin bulunduğu boşluk) daha geniştir ve mine dokuları daha geçirgendir. Bu durum hassasiyet riskini artırabileceği için genellikle yetişkinliğe kadar beklenmesi tavsiye edilir.
  • Ön Dişlerdeki Restorasyonlar: Bu en önemli noktalardan biridir. Beyazlatma işlemi sadece doğal diş dokusunu etkiler. Ön dişlerinizde bulunan porselen kaplamalar, laminalar (yaprak porselen) veya kompozit dolgular beyazlamaz. Bu durumda doğal dişleriniz beyazlarken restorasyonlarınız eski renginde kalır ve bu da ciddi bir renk uyumsuzluğuna yol açar. Böyle bir durumda olan kişilerin, beyazlatma sonrasında bu restorasyonları yeni diş rengine uygun olarak yeniletmeyi planlamaları gerekir.
  • Aktif Diş ve Diş Eti Hastalıkları: Ağzınızda tedavi edilmemiş çürükler veya diş eti iltihabı varsa, beyazlatma işlemi bu sorunları daha da kötüleştirebilir ve ağrıya neden olabilir. Beyazlatmadan önce tüm bu sorunlar mutlaka tedavi edilmelidir.
  • Aşırı Diş Hassasiyeti: Zaten hassas dişleri olan kişilerde beyazlatma işlemi bu hassasiyeti artırabilir. Bu kişiler için özel, daha düşük konsantrasyonlu ürünler ve hassasiyet giderici önlemlerle tedavi planlanmalıdır.
  • Peroksit Alerjisi: Çok nadir de olsa, beyazlatıcı ajanlara karşı alerjisi olan kişilerde işlem kesinlikle uygulanmaz.
  • Tedavisi Zor Lekeler: Tetrasiklin lekeleri gibi bazı içsel renklenmeler veya genetik bozukluklar, beyazlatmaya çok az yanıt verebilir. Bu durumlarda hekiminiz size daha gerçekçi sonuçlar sunacak alternatif tedaviler (porselen lamina gibi) önerebilir.

Diş Beyazlatma Sonrası Yan Etkiler Görülür mü?

Profesyonel diş beyazlatma, diş hekimi kontrolünde yapıldığında oldukça güvenli bir işlemdir. Ancak her tıbbi ve estetik uygulamada olduğu gibi, bazı geçici yan etkileri olabilir. Bu etkiler genellikle hafiftir ve tedavi bittikten kısa bir süre sonra kendiliğinden geçer. Endişelenmeye gerek yoktur, çünkü bunlar işlemin doğal bir parçası olarak kabul edilir.

En sık karşılaşılan yan etkiler şunlardır:

  • Geçici Diş Hassasiyeti: Beyazlatma yaptıran kişilerin büyük bir kısmının yaşadığı en yaygın yan etkidir. Genellikle soğuk hava, soğuk veya sıcak yiyecek ve içeceklere karşı anlık bir sızlama şeklinde hissedilir. Bu durum beyazlatıcı jelin dişin gözeneklerinden sızarak dişin sinirini geçici olarak uyarmasından kaynaklanır. Hassasiyet genellikle tedavinin ilk birkaç gününde en yoğundur ve tedavi bittikten sonra 1-3 gün içinde tamamen ortadan kalkar.
  • Hafif Diş Eti Tahrişi: Özellikle ev tipi beyazlatmada plağın yanlışlıkla fazla jelle doldurulması veya ofis tipinde koruyucu bariyerin kenarından çok küçük bir sızıntı olması durumunda, jel diş etlerine temas edebilir. Bu da diş etlerinde geçici bir beyazlaşma veya hafif bir yanma hissine neden olabilir. Bu durum da genellikle birkaç saat içinde kendiliğinden düzelir ve kalıcı bir hasara yol açmaz.

Diş Beyazlatma Hassasiyeti Nasıl Yönetilir?

Eğer beyazlatma sırasında veya sonrasında hassasiyet yaşarsanız, bu durumu yönetmek ve daha konforlu bir süreç geçirmek için uygulayabileceğiniz birçok basit ve etkili yöntem bulunmaktadır. Diş hekiminiz de bu süreçte size rehberlik edecektir.

Uygulanabilecek bazı protokol değişiklikleri şunlardır:

  • Uygulama Süresini Kısaltmak: Ev tipi beyazlatma yapıyorsanız, plakları hekiminizin önerdiği süreden daha kısa süre takabilirsiniz (örneğin gece boyu yerine 1-2 saat).
  • Uygulama Sıklığını Azaltmak: Her gün yerine gün aşırı (iki günde bir) beyazlatma yapmak, dişlerinize dinlenmek ve kendini toparlamak için zaman tanır.
  • Daha Düşük Konsantrasyonlu Jel Kullanmak: Hekiminiz, hassasiyetinizi azaltmak için size daha düşük konsantrasyonda bir beyazlatıcı jel önerebilir.

Hassasiyeti önlemek veya azaltmak için kullanılabilecek ürünler.

  • Hassasiyet Giderici Diş Macunları: Potasyum nitrat gibi etken maddeler içeren hassasiyet giderici diş macunları, sinir uçlarını sakinleştirerek ağrı hissini azaltır. Tedaviye başlamadan yaklaşık 1-2 hafta önce bu tür bir macun kullanmaya başlamak ve tedavi boyunca devam etmek oldukça etkilidir.
  • Florürlü Jeller veya Vernikler: Hekiminiz, diş minesini güçlendiren ve dentin kanallarını tıkayarak hassasiyeti azaltan özel florürlü ürünler uygulayabilir veya evde kullanmanız için reçete edebilir.

Beyazlayan Dişlerimin Rengini Nasıl Koruyabilirim?

Profesyonel beyazlatma ile hayalinizdeki parlak gülüşe kavuştunuz. Peki bu sonucu nasıl daha uzun süre koruyabilirsiniz? Cevap, tedavi sonrası bakım ve günlük alışkanlıklarınızda gizli.

İlk 48 Saat: “Beyaz Diyet” Dönemi

Beyazlatma işleminden sonraki ilk iki gün en kritik dönemdir. Bu süreçte dişleriniz geçici olarak daha gözenekli bir yapıya sahip olur ve yeni lekelere karşı çok daha savunmasızdır. Bu nedenle bu 48 saat boyunca “beyaz diyet” adı verilen bir beslenme düzeni uygulamanız çok önemlidir.

Bu dönemde kaçınmanız gereken başlıca yiyecek ve içecekler:

  • Kahve ve çay
  • Kırmızı şarap
  • Kola ve diğer renkli gazlı içecekler
  • Domates salçası, soya sosu, nar ekşisi
  • Köri, zerdeçal gibi yoğun renkli baharatlar
  • Çikolata
  • Böğürtlen, yaban mersini, vişne gibi koyu renkli meyveler
  • Pancar

Bu dönemde gönül rahatlığıyla tüketebileceğiniz yiyecek ve içecekler:

  • Su, süt, ayran
  • Beyaz peynir, yoğurt
  • Haşlanmış tavuk, hindi, balık
  • Pirinç pilavı, makarna (renksiz soslarla)
  • Patates, karnabahar, mantar
  • Muz, soyulmuş elma
  • Uzun Vadeli Bakım İçin İpuçları

İlk 48 saatlik kritik dönemi atlattıktan sonra normal beslenme düzeninize dönebilirsiniz. Ancak beyazlığın kalıcılığını artırmak için bazı alışkanlıkları hayatınıza dahil etmeniz faydalı olacaktır.

  • Mükemmel Ağız Hijyeni: Günde en az iki kez dişlerinizi fırçalayın ve her gün mutlaka diş ipi kullanın. Bu yeni yüzey lekelerinin birikmesini önlemenin en etkili yoludur.
  • Akıllı Tüketim: Kahve, çay gibi lekeleyici içecekleri pipetle içmeye çalışın.
  • Hemen Çalkalama: Renkli bir şey yiyip içtikten hemen sonra ağzınızı suyla çalkalamak, renk moleküllerinin dişinize yapışmasını büyük ölçüde engeller.
  • Tütünden Uzak Durun: Sigara ve diğer tütün ürünleri, beyazlatma sonucunun en büyük düşmanıdır.
  • Düzenli Profesyonel Bakım: Altı ayda bir diş hekiminize giderek profesyonel diş temizliği yaptırmak, zamanla oluşan yüzey lekelerini giderir ve gülüşünüzün parlaklığını korur.
  • Pekiştirme Tedavileri: Dişleriniz zamanla doğal olarak bir miktar renk değiştirecektir. Hekiminizin önerisiyle, genellikle yılda bir veya iki yılda bir yapılacak kısa süreli pekiştirme seansları (birkaç gece plak takmak gibi) ile elde ettiğiniz sonucu yıllarca koruyabilirsiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir